20 Eylül 2008 Cumartesi

MS hastalığı(Multipl skleroz)

Multipl skleroz nedir?

Genel bir deyişle Mulltipl Skleroz (MS); Özellikle genç erişkinlerde görülen, normal gelişimini tamamlamış olan miyelinin (sinirlerin etrafındaki kılıfın) yıkımı (Demiyelinizasyon) ile şekillenen, genellikle atak ve düzelmelerle bazen de ilerleyici bir seyir gösteren sebebi tam olarak belli olmayan santral sinir sisteminde dağınık lezyonların bulunduğu bir hastalıktır. Hastalık adını da lezyonların özelliklerinden almıştır. Yani santral sinir sisteminin birden çok yerinde lezyon olması (Multipl) ki bunlar beyin yarımküreleri , beyinsapı, serebellum (beyincik), ve omirilikte olabilir ve yıkılan miyelin kılıfının yerinde sert bir dokunun (Skleroz) gelişmesidir. Miyelin ,santral sinir sistemindeki sinir liflerini çevreleyip onları koruyan ve sinirlerin görevlerini yerine getirmelerini sağlayan bir kılıftır. Hastalıkta ortaya çıkan miyelin harabiyeti sonucu sinirler görevlerini tam yapamazlar ve etkilenen yere bağlı olarak klinik belirtiler (Semptomlar) ortaya çıkar.

MS’in nedeni nedir?

Özellikle son 10-15 yıl içinde klinik radyolojik ve immünolojik ve patolojik çalışmalardaki gelişmeler ve yeni tedavi girişimleri ile hastaların multidisipliner olarak daha sıkı ve yakından takiplerinin sonucunda hastalık daha çok tanınır ve anlaşılır hale gelmekle birlikte bugün için MS’in kesin nedeni ortaya konulamamıştır. Hastalığın kesin nedeni bilinememekle birlikte yapılan klinik ve deneysel çalışmalar ile epidemiyolojik veriler ışığında, hastalığa neden olabileceği veya hastalığın ortaya çıkmasını kolaylaştırabileceği düşünülen bazı sonuçlar elde edilmiştir. Bunlar arasında çevresel faktörler, iklim, yaşanan bölge, toprak, su, diyet, genetik yatkınlık ve enfeksiyonlar gibi durumlar imunolojik durum yaratarak hastalığın gelişmesinde etkili olabileceğini düşündürmüştür.

MS’un belirtileri nelerdir?

MS’in santral sinir sisteminin bir çok alanını etkilemesi kliniğe de yansımakta ve hastalarda birden çok belirtiye sebep olmaktadır. Hastalığın ilk atağında genellikle tek bir bulgu bulunmakla birlikte, birden fazlada bulgu da bulunabilmektedir. Ataklarda en sık görülen belirtiler, bir tarafta veya bir veya birden çok ekstremitede kuvvetsizlik, uyuşukluk gibi kuvvet kaybı veya duyu bozukluğu, bir gözde ağrılı görme kaybı veya bulanık görme, çift görme, yürüyüş bozukluğu(yalpalayarak yürüme), konuşma bozukluğu, dengesizlik, idrar yapmada zorluk veya idrar kaçırma, cinsel fonksiyon bozuklukları, yorgunluk gibi bulgular değişik sıklıkta görülebilmektedir. Egzersiz veya çok sıcak bir banyodan sonra veya sıcak havalarda uzun süre güneşlenmek yada infeksiyonlara bağlı vücut ısısının yükseldiği durumlarda mevcut nörolojik bulguların ağırlaşması MS’te görülen belirtilerdendir. Başın öne doğru ani eğilmesi ile kol ve bacaklarda ani bir iğnelenme ve elektriklenme şeklinde hissin ortaya çıkması MS’li hastalarda bulunabilen diğer bir belirtidir. Bunların dışında MS’te nadir olarak karşılaşılabilecek bulgular arasında lisan fonksiyonlarında bozukluk (Afazi), epileptik nöbet, psikiyatrik bozukluklar (Psikoz, affktif bozukluklar, depresyon), unutkanlık, konsantrasyon güçlüğü gibi belirtilerdir. Yukarıdaki belirtilerden bir veya daha fazlası birarada bulunabilir. Bazıları hastalığın başlangıç döneminde ortaya çıkar, bazıları ise geç dönemde ortaya çıkabilir. Fakat unutmamak gerekir ki bu belirti ve bulgular MS’e özgü olmayıp birçok nörolojik hastalıkta görülebilmektedir. Bu belirtileri olanlarda MS’i düşündürebilecek en önemli ip uçları şunlardır. Şikayetlerin genç yaşta (20-40 yaş) başlaması, beyinin değişik yerlerinin tutulduğuna ait birden çok belirtinin olması ve bu belirtilerin tekrarlayıcı nitelikte olması yani belirli bir süre devam edip tam yada tama yakın düzelmesi ve bir süre sonra aynı veya değişik bulguların tekrar başlamasıdır. Bir örnek vermek gerekirse 5 yıl önce bir gözde 15-20 gün kadar sürerek düzelen görme kaybı bulunan 20 yaşındaki bir hastada bundan 1 yıl sonra bir ay içinde düzelen dengesizlik, bir tarafında his kusuru, yalpalayarak yürüme ve konuşma bozukluğu yakınmasının bulunması ve son olarak idrar kaçırma, çift görme ve bir tarafında kuvvetsizlik gelişmesi ataklarla seyreden bir MS hastasına örnek olarak gösterilebilir.

Görüldüğü gibi MS’te birçok belirti ve bulgu bulunmakta ve hastalık değişik şekilde seyredebilmektedir. Fakat hastalık herkesi aynı şekil ve şiddete etkilemez. Belirtiler kişiden kişiye değişiklik gösterir. Hatta aynı kişide hastalığın seyri zaman içinde değişkenlik gösterir. Bazı hastalarda her atakta aynı şikayetler bulunurken bazılarında her atakta farklı belirtiler bulunabilir. Ataklarda ortaya çıkan bulgular bazen tam düzelirken bazen hafif şeklinde kalabilir veya hiç düzelme görülmeyebilir veya bir atakta bazı belirtiler tam düzelirken bazıları aynı şekilde kalabilir. Bazı hastalarda klinik belirtiler atak ve düzelmelerle seyrederken zaman içinde giderek ilerleyen bir seyir alabilir. Bazılarında ise başlangıçtan itibaren giderek kötüleşen ve hiç düzelme görülmeyen bir seyir gösterebilir.

Atak ne demektir?

Yukarıda belirtilen, şikayetlerinin bir yada birkaçının farklı zamanlarda aniden ortaya çıkarak genellikle daha uzun olmakla birlikte en az 24 saat sürmesi ve bunların 1 ay süreyle devam etmesidir. Bu genel tabirle birlikte ataklar günler veya haftalarca sürebileceği de unutulmamalıdır. Genellikle bir MS atağını oluşturan bulgu ve belirtilerin en az 24 saat sürmesi ve iki atak arasının en az 1 ay olması gerekmektedir.

Hastalığın nasıl seyredeceği ve atakların ne zaman çıkacağı, ne kadar süreceği ve nasıl sonuçlanacağı önceden tahmin edilebilinirmi?

Hastalığın nasıl seyredeceği önceden tahmin edilemez. Hastalığın büyük bir kısmı atak ve düzelmelerle gider ve bunlarında bir kısmında zaman içinde atak karakteri kaybolur ve ilerleyici bir seyir gösterirken, MS’lilerin yaklaşık %20’si başlangıçtan itibaren ilerleyici bir seyir gösterir. Çok az bir kısmında da (%1’den az) haftalar ve aylar içinde giderek kötüleşen ve sonucu genellikle iyi olmayan bir seyir de gösterebilir.

Atakların ne zaman çıkacağı da önceden tahmin edilemez. Bazen uzun yıllar hiç atak olmaz iken bazen birkaç ay içinde ataklar tekrarlayabilir.

Ataklarda ne gibi bulguların olacağı ve ne kadar süreceği ve bulguların ne kadarı düzeleceği ne kadarı sekel olarak kalacağı önceden tahmin edilemez.

Bir atak geçirdikten sonra , bundan sonraki hastalığın gidişatı ile ilgili doktorunuza soracağınız sorularda size verilen cevapların çoğu “bilmiyorum” tarzında olması doktorunuzun bilgisizliği veya yetersizliği olmayıp, hastalığın nasıl seyredeceğinin önceden öngörülememesinden kaynaklanmaktadır.

Hastalıktan korunmak için bir yöntem varmı ve atak gelmemesi için önlem alabilirmiyim?

MS’in sebebi tam olarak bilinmediğinden bu hastalıktan korunma veya atakların ortaya çıkmasını engelleyecek hasta tarafından alınacak bir tedbir şu an için bulunmamakla birlikte atakların ortaya çıkmasını kolaylaştıran ruhsal sorunlar, enfeksiyonlar, aşırı efor gerektirici işlerden sakınılmalıdır. Ayrıca yüksek ısı ve MS belirtilerinin şiddetlenmesi arasında bir ilişki görüldüğünden çok sıcak banyo, sıcak ortamlar ve hava koşullarından kaçınılmalıdır. Bununla birlikte bu öneriyi bulunduğumuz bazı hastalar yaz aylarında işlerine gidip gelirken ve normal günlük yaşantısında bile şemsiye kullandıkları görülmektedir. Bu kadar aşırı tedbirli davranmak günlük aktiviteleri sınırlamak gibi davranışların kişide ek bir stres yaratabileceği ve bunun bir faydasının da bulunmadığı unutulmamalıdır. Atakların ortaya çıkmasını azaltan ve doktorunuzun önerisiyle başlanabilecek bazı tedavi yöntemleri şu anda bulunmakta olup tedavi bölümünde anlatılacaktır.

Hastalık bulaşıcımıdır?

Hastalığın ortaya çıkmasında bazı enfeksiyon ajanları sorumlu tutulmuş ise de hastalık bir kişiden diğerine bulaşması söz konusu değildir.

MS genetik bir hastalıkmıdır?

MS kalıtsal bir hastalık olmamakla birlikte ailesinde MS bulunanlarda MS’in görülme sıklığı biraz daha fazladır. Yani genetik bir geçiş olmamakla birlikte bir genetik yatkınlık bulunmaktadır. Fakat ailesinde MS bulunanlarda mutlaka bir MS hastası görülecek diye bir kural da yoktur. Bu yatkınlık sadece görülme sıklığının daha fazla olması şeklindedir.

Özel bir beslenme gerektirir mi veya MS’lilere yararlı bir diyet varmı?

MS nedenleri arasında beslenme alışkanlıkları da suçlanmış ise de şu an için bunu doğrulayan bilimsel bir kanıt yoktur. MS’li hastalar için birçok diyet önerilmiş fakat bunların hiçbirinin uzun vadeli etkilerinin olduğu kanıtlanmamış olmakla birlikte hayvansal yağların azaltılması ve bitkisel yağlara ağırlık verilmesi tavsiye edilmektedir. Diyette en önemlisi vücut direncinin düşmemesi ve sağlıklı kalabilmek için iyi dengelenmiş diyet rejimleridir. Ayrıca aşırı kilo size ek bir yük olacağından hafif kuvvetsizlikler veya bazı nörolojik bulgularınızın sizin tarafınızdan daha yoğun hissedilmesini neden olacağından kilo almadan sakınmalısınız.

Hastalığın gidişatının iyi olabileceğini gösteren deliller varmıdır?

Daha önceden de söz edildiği gibi hastalığın nasıl seyredeceği önceden kestirilememekle birlikte hastanın kadın olması, ilk şikayetin genç yaşta başlaması, atağın duyusal şikayetlerle ortaya çıkması, atakların hafif şiddetli olması ve kısa sürmesi, atak aralarının uzun olması ve tama yakın düzelmesi iyi seyir lehine değerlendirilir.

MS tanısı nasıl konur?

MS tanısında en önemli yeri hastanın tıbbi geçmişi ve nörolojik bulgularını içeren hastanın nörolojik bakısıdır. Uygun nörolojik bulguları olanlarda destekleyici bazı laboratuar testleri ile tanı bir nörolog tarafından konur. Tek başına hiçbir test MS tanısını koymakta yeterli değildir. Tanıda kullanılan testler: Manyetik rezonans görüntüleme, Uyarılmış potansiyeller adı verilen göz, kulak ve ekstremitelerden yapılan ve sinir sisteminin belli bir uyarıya verdiği cevabı ölçen çalışmalar ve beyin omurilik suyu incelemesini içeren çalışmalardır. Bu testlerden elde edilen veriler ve hastanın nörolojik muayenesi ile tanı bir nöroloji hekimince kolaylıkla konur. Beyin omurilik suyu alınmasında bazı hastaların yanlış bilgileri bulunmaktadır. Sakat kalma, çocuk sahibi olamama, felç olma gibi bazı düşünceler halk arasında yaygın olarak bulunmaktadır. Eğer uygun ortam ve şartlarda yapılabiliyorsa belden yapılan bu işlemin hiçbir sakıncası bulunmamaktadır. Son yıllarda MRI’ın klinik kullanıma girmesiyle belden sıvı alma işlemi daha seyrek olarak müracaat edilmekle birlikte tanıda zorluk çekildiğinde bu işlem oldukça yararlı bilgiler sağladığından yapılması gerekmektedir.

Gebe kalıp çocuk sahibi olabilirmiyim?

Gebelikte kadınlarda hormonal bazı değişiklikleri olur. Bu değişiklikler hastalığın aktivitesini azaltır ve bir çok kadın gebelik sırasında hiç atak geçirmez. Fakat doğumdan sonraki ilk altı ayda yeni bir atak ortaya çıkma riski normal zamana göre daha fazladır. Bununla birlikte yapılan çalışmalarda, gebelik sonrası ortaya çıkan bu atakların uzun dönemde hastalığın seyrini değişikliğe uğratmadığını göstermiştir. Fakat şu da bilinmelidir ki, eğer gebelik sırasında ciddi bir atak olur ise, bu atağın tedavisinde uygulanan kortizon gebeliğin ayına göre değişmekle birlikte çocuk üzerinde bazı etkilerinin olabileceği de unutulmamalıdır.

Ayrıca günümüzde MS tedavisinde kullanılan İnterferonlar ve Copolimer-I’in gebelik üzerine etkisi bilinmediğinden eğer bu ilaçları kullanıyorsanız gebe kalmadan önce tedaviyi ara vermelisiniz.

Cinsel fonksiyonumdaki bozulma hastalığa bağlımıdır?

MS değişik zamanda değişik şekillerde cinsel yaşantıyı etkileyebilir. Bu hastalığın direkt etkisi olabileceği gibi psikojenik faktörlere de bağlı olabilir. Bu konuda sıkıntı yaşar iseniz mutlaka doktorunuzu söylemelisiniz. Çünkü sorununuzu belli düzeylerde çözecek bazı tedavi yöntemleri bulunmaktadır

MS’in tedavisi varmıdır?

Şu an için hastalığı kesin tedavi edecek bir tedavi yöntemi olmamakla birlikte hastalık tedavisi olmayan bir hastalıkta değildir. Özellikle son yıllardaki çalışmalar neticesi hastalığın seyrini kısmen de olsa değiştirebilecek tedavi girişimleri bulunmaktadır. MS’in klinik seyrinin her hastada değişiklik göstermesi nedeniyle bir hasta için uygun olan bir tedavi diğeri için uygun olmadığından tedavinizi, sizi takip eden hastalığınızın seyrini bilen bir doktor tarafından yapılması ve takip edilmesi önemlidir. Hastalığın değişik klinik tipleri olduğundan ve hastalık için henüz radikal bir tedavi yöntemi bulunmadığından günümüzdeki tedavi girişimleri hastalığın tipi ve klinik dönemlerine göre değişmektedir. Günümüzde uygulanan tedavi yöntemleri şu şekilde sıralanabilir.

I-Atak ve düzelmelerle seyreden hastalık tipinde iki tür tedavi girişimi bulunmaktadır

1-Atak dönemlerinde tedavi

2-Atakların sıklığını ve ciddiyetine azaltan tedavi

1-Atak tedavisi

Atak tedavisinde halk arasında kortizon olarak bilinen Kortikosteroitler uygulanmaktadır. Günümüzde bu amaçla yüksek doz damardan Metilprednizolon kullanılmaktadır. Bu ilaç 500-1000mg dozunda 3-10 gün süreyle kullanılmaktadır. Bazı yerlerde damardan ilaç bitiminde ağızdan kısa süreli yüksek dozda başlayarak giderek azaltılan kortizon tedavisi verilmektedir. Atakların şiddeti ve diğer bazı özellikleri tedavi eden hekimin tedavi seçimini etkilemektedir. İlacın günlük dozu, veriliş şekli ve süresi hastanın klinik durumu ve hekimine göre farklı olabilmektedir. Tedavi başlangıcında eğer doktorunuz tarafından sorulmadı ise, hipertansiyon, mide ülseri, şeker hastalığı gibi bir hastalığınız var ise mutlaka doktorunuza söylemelisiniz.

Her atakta mutlaka kortizon tedavisi gerekmeyebilir. Hastanın günlük yaşantısını bozmayan, hafif bulgularda mesela duyusal yakınmalar, bir tarafta hafif kuvvetsizlik gibi durumlarda tedavi gerekmez.

Kortizon tedavisi için illa hastanın klinikte yatması gerekmez. Eğer hastanın gelip gitmesinde sorun yok ise, hasta tedavi saatlerinde kliniğe gelerek ilacını uygulatıp evine gidebilir. Tedavi süresince vücudun su tutma ihtimaline karşı tuzsuz diyet uygulanmalıdır. Ayrıca aşırı yağlı ve tatlı gıdalardan kaçınılmalıdır. Tedavi bitiminden 2 gün sonra normal diyete dönülür.

Tedavi sırasında yüzde kızarıklık, başağrısı, halsizlik, uykusuzluk, sıkıntı, iştahta artma, ağızda metalik tat gibi genellikle tedavi bitiminde ortadan kalkan geçici yakınmalar olabilir. Bazen de tedavinin 1-2. günü nörolojik yakınmalarda bir artış durumu olabilir. Nadir olarak görülen bu durum geçici olup hastanın şikayetleri tedaviden sonra giderek düzelir. Nadir de olsa kortizon tedavisinin daha ciddi yan etki olarak kabul edilebilecek tansiyonda yükselme, mide ülseri, kan şekerinde yükselme, huzursuzluk, ruhsal ve davranış bozuklukları, kemik yoğunluğunda azalma(osteoporoz), katarakt, deride çatlaklar, şişmanlık, aydede yüzü, kas güçsüzlüğü gibi yan etkileri görülebilmekle birlikte bunlar genellikle kısa süreli damardan verilen kortizon tedavisinden ziyade uzun süreli ağızdan alınan kortizon tedavilerinde görülmektedir.

2-Atakların sıklığını ve ciddiyetine azaltan tedavi

MS’de hastalık aktivitesinin azaltılması ve hastalığın ilerlemesinin durdurulması veya geciktirilmesi için pek çok ilaç denenmiş ve halen denenmektedir. Bağışıklık sistemi üzerinde etkili ve kullanılması onaylanmış ve halen ülkemizde de bulunan bu ilaçlardan interferonlar ve glatiramer asetat hastalığı tedavi eden ajanlar olmamakla birlikte hastalığın seyri üzerinde kısmen etkili olması nedeniyle uygun hastalarda kullanılmaktadır. Bu ilaçları kısaca bakacak olursak:

İNTERFERONLAR

İnterferonlar aşağıdaki özellikleri taşıyan MS hastaları için uygundur.

-Atak ve düzelmelerle seyreden kesin MS tanısı almış hastalar.

-Son iki yıl içinde günlük yaşamı etkileyecek ve tedavi gerektirecek derecede ve bir tanesi son bir yıl içinde ortaya çıkmış en az iki atak geçiren hastalar. Bazı araştırmacılar tarafından hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak için olabildiğince erken başlanması gerektiği ve ilk ataktan sonra başlanması uygun olacağı bildirilmekle birlikte hastalığın seyri konusunda net bir bilgi edinilmeden yani en az iki atak geçirmeden bu ilaçların başlanmaması genel kabul gören bir düşüncedir.

-Yürüyebilen, günlük işlerini kendi başına sürdürebilen yani ağır sakatlığı olmayan hastalar.

-18-50 yaş arasında olan hastalar.

İlaç aşağıdaki özelliği taşıyan hastalar için uygun değildir.

-Hastalığı primer progressif tipte olanlar

-Ağır sakatlığı olanlar

-Ağır karaciğer veya kan hastalığı olanlar

-Ağır depresyon veya psikotik reaksiyon tanısı almış olanlar

-Gebe veya gebelik düşünen kadınlar

-Emziren kadınlar

-Kontrol altına alınamamış epilepsisi olanlar

Bu ilaçları kullanırken hiç unutulmaması gereken konu, bu ilaçların hastalığı kesin olarak tedavi eden veya mevcut şikayetleri düzeltecek bir tedavi yöntemi olmadığı ve ilaç kullanırken bazı yan etkilerin ortaya çıkabileceğidir. Bu ilaçlar kullanılırken tekrar bir atak geçirilebileceği ve mevcut şikayetlerin devam edeceği hasta tarafından bilinmelidir. Bu ilaçların en önemli etkisi atakların sayı ve şiddetini azaltma yönündedir.

İnterferonların en sık karşılaşılan yan etkileri:

-Grip benzeri rahatsızlıklar: Hastaların bir çoğunda görülen ve genellikle tedavinin ilk 3 ayı içinde giderek azalan ve kaybolan ateş, titreme, baş ve adale ağrısı ve yorgunluk ile seyreden grip benzeri semptomlar en sık rastlanan yan etkilerdendir. Bu semptomların ağırlık derecesi hastadan hastaya değişmekte olup bazısında hafif ve ilaç alımıyla düzelirken bazısında yatmayı gerektirecek kadar ağır olabilmektedir. Bu semptomları hafifletmek için ilaç alışma dönemi olarak ilk 4-5 dozu yarım dozda yapmak, semptomların akşam istirahat dönemine gelmesi için ilacı akşam yatmadan önce yapmak ve ilaç öncesi paresetemol veya ibuprofen içeren ilaçlardan bir doz almak gibi önlemler ilk aylarda görülen bu yan etkileri azaltmaktadır.

-Enjeksiyon yerinde enflamasyon ve deri nekrozu: Sık karşılaşılan diğer bir yan etkide cilt reaksiyonlarıdır. Tedavinin başlangıç aşamasında çoğu hastada enjeksiyon yerinde ağrı, kızarıklık, zaman zaman sertleşme görülmektedir. Orta ve şiddetli derecedeki olan bu reaksiyonlarda İboprofen tablet veya %1lik hidrokortizon içeren pomatların olay bölgesine sürülmesiyle belirgin bir iyileşme sağlanabilmektedir. Yaklaşık %5 olguda da deri nekrozu görülebilmektedir. Deri nekrozu gelişmesinde risk faktörü olarak hatalı enjeksiyon yapma, steril olmayan iğneler kullanma, ilacın fazla soğuk olması ve aynı yere tekrarlayan enjeksiyon yapmak ve enjeksiyon yerinin güneş ışığına maruz kalmasıdır. Cilt nekrozu gelişmemesi için yukarıda bildirilen risk faktörlerine dikkat etmelisiniz ve eğer cilt nekrozu gelişir ise mutlaka doktorunuza müracaat etmelisiniz.

-İlaç uygulaması sırasında görülebilen diğer yan etkiler şunlardır: korku, konsantrasyon bozukluğu, intihar düşünceleri, ağır depresyon reaksiyonu, menstruasyon düzensizlikleri, kas sertleşmesi (Spastisite), kan testlerinde bozukluktur.

İlaç tedavisine başladığınızda ilk 3 ay ayda bir mutlaka doktorunuza kontrole gelip ortaya çıkan yan etkileri anlatmalısınız. Ayrıca bu dönem içinde doktorunuz tarafından ayda bir gerektiğinde daha sık kan testleri yapılacağından kontrollere aç karnına gelmeniz gerekmektedir.

GLATİRAMER ASETAT(COPOLİMER-L)

MS’da kullanılan ve atakların sayısında azaltma yapan diğer bir ilaçta glatiramer asetattır. Bu ilaç her gün cilt altına uygulanır. Atakları azaltmadaki etkinliği interferonlar gibidir. Yan etkileri de benzerdir.

II-Giderek ilerleyen hastalık tipinde tedavi.

Kronik progresif ve primer progresif hastalıklarda çok değişik ilaçlar denenmiş fakat hastalığı durdurabilecek halen bir ilaç olmamakla birlikte bu tür hastalara değişik tedaviler uygulanmaktadır. Tedavinin seçiminde hastanın durumu, hastalığın şiddeti ve diğer hastalıkları göz önüne alınarak takip eden doktorunuz tarafından karar verilecektir.

III-Semptomatik tedavi:

Hastalık sırasında ortaya çıkan idrar kaçırma,cinsel fonksiyon bozuklukları, tremor, uykusuzluk, spastisite, depresyon gibi şikayetleri gidermeye, günlük yaşantınızı düzeltme ve yakınmaları azaltmaya yönelik bu tedaviler MS’te önemli bir yeri tutmaktadır.

Hiç yorum yok: